Tarihî bir şato.
Onun hemen dibinde çağdaş hayatı sembolize eden beton bina. Önlerinde yavaş ve
emin adımlarla ilerleyen bir salyangoz.
Bütün bunlar bir
amblemi oluşturan unsurlar ve herbirinin ifade ettiği anlamlar var. Örneğin
tarihî şato geçmişi, geçmiş nesillerden miras kalan kültürel değerleri, diğer
anlamıyla yitirilen pek çok değeri ifade ediyor. Betonarme bina ise çağdaş
medeniyetin sembolü–zevksiz, ruhsuz ve donuk. İnsanlar onun içine girdikçe daha
mutsuz oluyor, şehirler beton yığınlarıyla doldukça daha yaşanılmaz oluyor.
Birbirinden farklı anlamlar çağrıştıran iki binanın hemen önündeki salyangoz ise
belli bir hayat tarzına karşı ciddî bir protestonun ifadesi. Hızlı yaşamanın
diğer adı olan “Amerikan tarzı” hayata bir alternatif olarak, hayatı yavaş,
tadına vara vara, sükûnet içinde yaşamayı öngören bir sembol. Yemek kültüründen
şehir planlamasına kadar herşeyin yavaşlık, sakinlik ve bir de tarihî mirasa
saygı prensipleriyle düzenlenmesi gerektiğini anlatıyor.
Bu tablonun en
üstünde ise “CittaSlow” yazılı. İtalyanca ve İngilizce karışımı bir ifade;
Türkçe karşılığı “Sakin Şehirler” demek.
Sakin Şehirlerin
doğuşu
“Eğer sükûnet bir
hareket anlamını taşıyorsa ve kültürel değerlerimize bir katkıda bulunacaksa,
ben de başında bulunduğum bakanlığın adını ‘Sükûnet Bakanlığı’ olarak
değiştirmek istiyorum.” Bu sözler İtalya Kültür Bakanı Giovanna Melandri’ye ait
ve 20 Haziran 2000 tarihinde Roma’da yapılan Sakin Şehirler Hareketinin imza
töreninde dile getirildi.
Bu proje için
İtalya’daki 32 şehrin idarecileri bir araya geldi ve adını “CittaSlow” (Sakin
Şehirler) verdikleri bir projeyi imzaladı. Daha sonra üç İtalyan, bir Alman ve
bir Hırvat şehrinin katılımıyla bu sayı 37’ye ulaştı. İmza atanların arasında
hareketin öncülüğünü yapan Toscana bölgesinden Greve in Chianti, Umbria
bölgesinden Montefalco, katedraller şehri olarak bilinen Orvieto, Ortaçağdan
kalma eserleriyle meşhur Todi, Piedmonte bölgesinden Bra, Campania bölgesinden
bir sahil kasabası olan Positano gibi ilginç yerleşim yerleri vardı.
Sakin Şehirde bir
gün
İtalya’nın Piedmonte
Bölgesindeki Bra şehri. Sıradan bir gün. Henüz günün ilk vakitleri. Ama şehirde
bir hareketlilik var. Bu hareketliliğin kaynağı yollardaki araçlardan değil.
Hareketlilik kaldırımlarda; yürümeye, koşmaya veya bisiklet sürmeye ayırılmış
alanlarda. Halkın bir kısmı pek çok türden ağaçlarla yeşillendirilmiş, rengârenk
çiçeklerle süslenmiş parklarda oturup arkadaşlarıyla sohbet ediyor.
Birbirleriyle karşılaşan insanların dilinden sıcak bir “buon giorno” (günaydın)
ifadesi dökülüyor.
Bralılar her sabah
kalktıklarında sakin bir şehirde gözlerini açmanın mutluluğunu yaşıyorlar. Sabah
yürüyüşünü ve koşusunu yapan insanlar tekrar evlerine dönüp kahvaltılarını aile
bireyleriyle yaptıktan sonra yine gönül huzuru içinde işlerine gidiyorlar. Tabiî
yine çoğu işyerine yürüyerek veya bisikletiyle gidiyor.
Her iki yanında
lavanta ve leylâklar sıralanmış caddelerde tek tük arabaya rastlanıyor. Ancak
onlar da klakson çalmamak, çevreyi rahatsız etmemek için elinden geleni yapıyor.
Havada lavanta ve leylâk kokusu var.
Cadde ve yol
kenarlarında zevksiz reklam panolarından eser yok. En işlek caddelerde dahi
dükkânların önlerinde şatafatlı tabelalar, neonlu aydınlatmalar görülmüyor.
İnsanlar gösteriş için değil, sadelik için yarışıyorlar burada.
Bra’daki gezintimiz
esnasında, görmeye alışık olduğumuz birşeyin daha yokluğunu fark ediyoruz:
Hiçbir evin üzerinde, televizyon anteni yok veya çanak anteni yok. Bra, sanki
2002 yılının değil, iki-üç yüz yıl öncesinin şehri. Şehir âdetâ yeniden restore
edilmiş ve modern binalar dahi tarihî mirasa uygun hale getirilmiş. Bir de, Bra
Belediyesinin katkısıyla pek çok bina, Pietmonte bölgesinde yaygın olan bal
rengi sıvalarla kaplanmış. Bu yönü Bra’ya ayrı bir esrarengiz özellik
kazandırıyor.
Yine Bra
caddelerinde modern şehirlerin iki vazgeçilmezi süpermarket ve fast food
lokantalarından eser yok. Bra’lılar alışverişlerini mahalli dükkânlardan veya
Bra Belediyesince açılan ve sadece yerli ürünlerin satıldığı mekânlardan
yapıyorlar. Üstelik buralarda satılan ürünlerin tamamı organik tarım
yöntemleriyle ve ekolojik şartlara uygun olarak üretilmiş. Bra usulü sucuklar,
salamlar, el yapımı çikolatalar, kimyasal ilâç veya hormon kullanılmadan
üretilen sebze ve meyveler. İnsanlar aldıkları ürünlerden emin ve gönül
rahatlığıyla yiyebiliyor. Üstelik bunu pişirdikleri veya kullandıkları her
ürünün Bra patentli olduğunun bilinci içindeler. Bu durum onlar için ayrı bir
gurur kaynağı. Bir de yılın belli dönemlerinde gerçekleştirilen ve şehre akın
akın turist çeken gıda festivallerini işin içine katarsak, Sakin Şehir olma
Bralılara çok şey kazandırıyor.
Bra’da yaygın olarak
bulunan yerlerden birisi de peynir imalâthaneleri. Bu yönüyle de Bra şehrinin
Sakin Şehir olmanın bir başka nimetinden yararlandığı görülüyor. Son iki yılda
şehir idarecilerinin desteğiyle pek çok yere peynir imalâthanesi açıldı. Böylece
hem yerli hayvancılığa büyük destek sağlandı, hem de halka taze ve güvenli
peynirler sunma imkânı hazırlandı. Daha da önemlisi, peynirciliğe yapılan
yatırımlar sayesinde pek çok Bralı genç iş buldu, işsizlikten kurtuldu. Hemen
belirtelim, Bra peynirleri kısa zamanda şehrin ve bölgenin sınırlarını aşmış,
bütün İtalya’ya dağılmış durumda. Hattâ, yetkililere göre, Avrupa’nın değişik
yerlerinden özel siparişler de geliyor.
Bra caddeleri öğle
vakti tekrar hareketleniyor. İnsanların bir kısmı evine, bir kısmı da mahallî
yemeklerin onlarca çeşidinin sunulduğu lokantalara doğru gidiyor. Özellikle
lokantalara yaklaşıldığında lavanta ve leylâk kokularına birbirinden nefis
yemeklerin kokuları karışıyor.
Aynı tablo akşam da
yaşanıyor bu sakin şehirde. Ancak hareketlilik bu kez gece geç vakitlere kadar
devam ediyor. Herkes dostlarıyla bir araya gelme, sohbetler etme, birlikte gezme
ve dinlenme fırsatı bulma yarışında.
Sakin Şehir
düşüncesinin bütün Bra’lılarca kabul gördüğünün bir diğer göstergesi de
gençler. Daha iki sene öncesine kadar arabalarında, evlerinde veya halka açık
yerlerde çok yüksek ses tonuyla müzik dinleyen gençlere artık rastlanmıyor.
Galiba Bra’lı gençler de artık sükûnetin eşsiz melodilerine kulak veriyorlar.
Bra Belediyesinin
güzel bir uygulaması da kullanılan eşyaların veya ürünlerin geri dönüşümüyle
ilgili. Öncelikle çevreye zararsız ve geri dönüşüm özelliği olan ürünlerin
üretilmesi veya satılması öngörülüyor. Bunun yanı sıra yeniden ekonomiye
kazandırılabilecek atıklar için de şehrin pek çok yerine ayrı kutular
yerleştirilmiş. İnsanlar da bu konuda bilinçlendikleri için bu tür atıkları ayrı
ayrı poşetlere koyuyorlar. Toplanan atıklar tekrar işlenerek ekonomiye
kazandırılıyor.
Paolo Linotti,
Turin’de teknolojik danışmanlık yapan özel bir şirketin temsilcisi olarak Bra’da
bulunuyor. Büyük şehirlerden gelen pek çok uzman gibi yaptığı tek şey, Bra’nın
nasıl olup da bu kadar sakin bir şehir olabildiğini araştırmak. Paolo, Bra’daki
gördükleri karşısında tek kelimeyle şaşkına dönmüş. “Sükûnet prensibinin modern
şehircilik anlayışına ciddî bir alternatif olduğu gayet açık” derken, içinde
yıllarını geçirdiği Turin’i şöyle tanımlıyor: “Herkes koşuşturma içinde, herşey
itiş-kakış halde.”
Bra’daki sükûnetin
değerini en fazla bilenler ise hiç şüphesiz orta yaşın üstünde olanlar.
Bunlardan birisi de ömrünün tamamını bu şehirde geçirmiş olan Bra Belediye
Başkan Vekili Bruna Sibille. Bra’nın Sakin Şehirler Hareketine katıldığı son iki
yıl içinde yaşanan değişiklikleri bir bir anlattıktan sonra şöyle bağlıyor
sözlerini: “Bu bizim için uzun bir süreç. Ancak her geçen gün Bra’yı daha güzel
yaşanır yer haline getireceğiz. Bunu başardığımızda ise, dünyanın bütün
insanları sakin bir şehirde yaşamak isteyecek ve bütün şehirler birgün Sakin
Şehir olacak.”
Sükûnete giden
yol mideden geçiyor
Hareketin adında
özellikle “slow” (yavaş, sakin) kelimesinin geçmesi tesadüf değil. Bu hareketin
en önemli hedefi, az önce belirttiğimiz gibi Amerikan tarzı yaşam ve bu yaşamın
en belirgin unsuru insanların bir koşuşturmaca içinde olmasının sembolü olan
“fast food”ların ortadan kaldırılması. Bunların yerine ev tarzı yerel yemeklerin
konulması ve her geçen gün kaybolan, unutulan yemek kültürünün yeniden
canlandırılması.
Özellikle yemek
kültürünün hareket noktası olmasının bir sebebi var. Fast fooda karşı 1989’da
İtalyan aşçıların öncülüğünde başlatılan ve bütün dünyaya hızla yayılan “Slow
Food” (Yavaş veya Sakin Beslenme) Hareketi, Sakin Şehirler Hareketinin de
temelini teşkil ediyor.
İtalyanlara göre,
yeme-içme alışkanlıkları bir toplumun asıl kimliğini yansıtıyor. Bu yüzden bir
toplumu yemek kültürünü değiştirmekle herşeyinin değiştirilebileceğine
inanıyorlar. Yeme-içme sadece damak tadını etkilemekle kalmıyor;
misafirperverliği, karşılıklı sohbet alışkanlıklarını, çeşitli gelenek ve
görenekleri zincirleme olarak etkiliyor.
Çeşitli açılardan
Sakin Şehirler Hareketi
Sakin Şehirler
Hareketine katılmak isteyen bir şehir, Birlik Anlaşma Bildirgesine imza atarak
bazı yükümlülüklerin altına giriyor.
Harekete üye
şehirler yılda bir kez farklı bir şehirde toplanıyorlar. Bu toplantılarda bir
yıl süresince gerçekleştirilen faaliyetler gözden geçiriliyor. Bir sonraki
dönemle ilgili uygulamalar planlanıyor. Ayrıca Koordinasyon Komitesi tarafından
görevlendirilen uzmanlar yeni üye olan şehirlerin yetkililerine hareketin
hedeflerinin ayrıntılı olarak anlatıldığı bir eğitim semineri veriyorlar.
Gerektiğinde bu uzmanlar üye şehirlerde tertiplenen konferanslara ve seminerlere
katılıp, Sakin Şehir düşüncesini anlatıyorlar.
Sakin bir şehir
olmanın yolları
Sakin Şehirler
Hareketinin en belirgin özelliği, yerel kimliğin canlandırılması. Bu doğrultuda
Sakin Şehirler Hareketinde yerine alan her bir şehir şu kuralları uygulama
alanına koyuyor:
Sakin Şehirler
Hareketinin ortak logosunun kullanılması.
Bu hareketin temel
hedefleriyle doğrudan veya dolaylı olarak uyum içinde çalışmalar yapan veya
yapacak olan kamu veya özel kuruluşlara destek sağlanması, yönlendirilmesi ve
gerektiğinde her türlü desteğin sağlanması. Ayrıca bu tür faaliyette
bulunanların hareketin logosunu kullanmaya teşvik edilmesi.
Şehrin karakteristik
özelliklerinin yanı sıra, yaşanan çevrenin korunması, zenginleştirilmesi ve
çevreyle iç içe bir şehir hayatının sağlanması için politikalar belirlenmesi.
Örneğin, kullanılmış ürünlerin çevreyi kirletmesinin önlenmesi ve ekonomiye
yeniden kazandırılmasına yönelik önlemler alınması. Caddeler ve parkların çok
çeşitli ağaç türleriyle ve çiçeklerle donatılması.
Şehrin sükûnetini
bozan ses ve görüntü kirliliğinin önüne geçilmesi. Örneğin araç trafiğinin,
klakson ve alarmların kontrol altına alınması, bunun için elektrikle çalışan
taşıtların veya bisiklet kullanımının teşvik edilmesi; binaların üzerindeki
televizyon antenlerinin, reklam panolarının, neon ışıklı reklamların
kaldırılması.
Şehrin tarihî
yapısını koruyacak şekilde altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi.
Çevre ve şehir
yapısının kalitesini artıracak ve geliştirecek teknolojilerin kullanılması.
Yayalar için ayrılan
alanların genişletilmesi.
Gıda ürünleri
üretiminin tamamen tabiî ve ekolojik yollarla gerçekleştirilmesi için gerekli
önlemlerin alınması.
Üretimi her geçen
gün azalan mahallî ürünlerin koruma altına alınması, bu ürünlerin üretiminin
artması için her türlü teşvikin sağlanması.
İnsanların
rahatlıkla geleneksel ürünleri, yiyecekleri temin edebilecekleri, hattâ sohbet
için bir araya gelebilecekleri alışveriş mekânlarının, lokantaların veya
toplantı yerlerinin tesis edilmesi.
İnsanlara Sakin
Şehirler Hareketinin temel prensiplerininin ve düşünce altyapısının her fırsatta
anlatılması. Özellikle gençlere ve okul öğrencilerine yönelik eğitim
programlarının hayata geçirilmesi.
Sakin Şehirlerin
öncüsü: Greve in Chianti
13 bin nüfuslu Greve
in Chianti, Sakin Şehirler Hareketinin öncüsü konumunda. Şehrin önde gelenleri
yaşadıkları şehri daha yaşanır hale getirmek amacıyla böyle bir girişimde
bulunmuşlar ve umduklarının çok ötesinde ilgi görmüşler.
Sakin Şehirler
Hareketinin 1999 yılı Ekim ayında gerçekleştirilen toplantısında genel
koordinatörlüğe getirililen Greve in Chianti şehrinin Belediye Başkanı Paolo
Saturnini, böyle bir hareketi niçin başlattıklarını şöyle anlatıyor:
“Amerikan şehir
modeli şehirlerimizi âdetâ istilâ etti ve İtalyan şehirleri tek tip bir görünüme
büründü. Biz böyle bir küreselleşmenin önüne geçmek istedik. Yaşanan bir
şehirde, idarî mercilere kadar hemen her yerde uygulanması gerekli en doğru
hareket tarzı olarak bunu gördük.”
Saturnini’ye göre
Sakin Şehirler Hareketinin önündeki en önemli engel fast food restoranlarıydı.
Onun belediye başkanı olduğu Greve in Chianti’de yaşanan ilginç mücadele sonucu
artık bu şehirde fast food restoranı bulunmuyor. Bakın Saturnini bu mücadelenin
seyrini nasıl anlatıyor:
“Ne zaman ki, hem
kendi insanımıza, hem de şehrimize gelen misafirlerimize Melbourne’de, Londra’da
veya Paris’te yedikleri hamburgeri burada aratmayacak zengin bir mutfak sunduk,
işte o zamandan itibaren buralarda fast food restoranlarının tutunamayacağı
anlaşıldı. Açık olanlar kapandı, açma niyetinde olanlar da bu düşüncelerinden
vazgeçtiler. Çünkü biz insanlara çok zengin ve çok farklı alternatifler
sunmuştuk.”
Sakin Şehir Hareki,
ikinci yılını henüz doldurmuş durumda. Bu iki yıl içinde, Avrupa’nın 37 kendinde
yaşayan insanlar, eski günlerin huzur ve mutluluğunu yakalayabildiler.
Çok uzak bir
ihtimal, ama bakarsınız, bir gün biz de birer ikişer o huzur ve mutluluğu
yakalamaya başlarız.
- o -
Bu yazı Özgür ve Bilge dergisinin Temmuz
2005 sayısında
yayınlanmıştır. Bu dergiye ulaşabileceğiniz adres ve
telefon numaraları:
Adres: Sanayi Cad. Bilge Sk. No: 2 Yenibosna-İstanbul, Türkiye
Tel: +90 212 551 32 25
|