“Mehtaplı
gecelerde pencereden her baktığımda bir değil, tam üç “ay” görürüm ben”,
diyordu Bruno.
“Biri gökyüzünde, diğeri tam
önümüzdeki gölün sularında, öteki de az ilerde, denizdeki yansımalarıyla,
tam üç “ay”... Bizim oranın manzarası özellikle de sakin yaz akşamlarında
doyumsuzdur”, diye ekliyordu. Bruno, yaklaşık üç yıl önce, Troilalı
Aeneias’ın savaşın ardından Troia’dan kaçıp şimdiki Roma’nın yakınlarında
Enea sahilinde karaya çıktığı varsayılarak Roma’nın kuruluş efsanesinde
“ilk” atalardan biri olarak yer alması vesilesiyle, Çanakkale’nin İntepe’si
ile “kardeş şehir” olan, Roma’ya bağlı Nemi’nin sakinlerinden biri. Kendisi
ile, 2004 yılının Mart ayında, İntepeli kardeşlerine yaptıkları iade-i
ziyarette tanışmıştık. O günden beri süregelen yazışmalarımızda, hep “üç
ay”dan söz edip bizi Nemi’ye, bu muhteşem manzarayı görmeye davet ediyordu.
Aslında, pek çok kez gitmiştim Roma’ya. Ama Nemi’yi hiç görememiştim. Bu
kez, programa Nemi’yi de dahil ettik ve yola koyulduk.
Nemi, Roma-Napoli yolu üzerinde,
güney-doğu istikametinde, Roma merkezinden yaklaşık 30 km. mesafede, küçücük
bir yerleşim. Ormanlarla bezenmiş Albani Tepeleri’nin üzerindeki volkanik
bölgede deniz seviyesinden 521 mt. yüksekteki Nemi Gölü kıyısında yer alan
Nemi’nin nüfusu sadece 2000 civarında. Eski bir yanardağın ağzında oluşan
iki krater gölü, Albano ve Nemi arasında yalnızca birkaç yüz metre mesafe
var. Göller, bağlar, meyve ve sebze bahçeleri ve zengin çeşitlilikte ulu
ağaçlardan oluşan ormanlarla çevrelenmiş, her taraf yemyeşil. Nemi için,
“çileklerle çiçeklerin kenti” deniyor. Via dei Laghi, yani Göller Yolu’na
girdiğimizden beri kendimi İda’nın tepelerine tırmanırmış gibi hissediyorum.
Buranın atmosferi oranınkiyle öylesine benzeşiyor ki...Üç bin iki yüz yıl
kadar önce, İda’dan toplanan kerestelerle inşa edilen gemilere binip
buralara ulaşan Aeneias da aynı şeyleri hissetmiş olmalıydı, diyorum kendi
kendime. Yoksa, onca yolu kat edip geldikten sonra ne diye burada durmayı
seçmiş olabilirdi?
Eski Roma yollarından Via Appia,
Roma şehri ile Nemi’deki antik Diana Tapınağı’nı birbirine bağlıyor. Burada
“Ana Tanrıça” motifinin bu kadar önemsenmiş olduğunu görmek bana yine
Anadolu’ya damgasını vurmuş “Ana Tanrıça Kibele”yi hatırlatıyor. Acaba
diyorum, Ana Tanrıça kültü de buralara Anadolu kültürünün çok dikkat çekici
özelliklerinden biri olarak Troialılar tarafından taşındı da adına Diana mı
dendi? Antik Roma mitolojisinin Diana’sı ile Yunan mitolojisindeki
Artemis’inin eş tutulması, Hıristiyanlığa geçişle birlikte bunların Azize
Meryem ile yer değiştirmesi, ama “ana”ların hep baş tacı edilmesi Anadolu
kökenli değil miydi? Diana’nın buralarda ne denli önemsendiğini Nemi’ye
varınca çok daha iyi anlıyorum. Nemi Müzesi’nde korunan iki bin yaşındaki
Caligula tekneleri kalıntılarıyla Diana Tağınağı’na ait mozaiklerin
kırmızı,yeşil ve beyaz renkli mermerlerden oluşuyor olması da bana İtalyan
bayrağını hatırlatıyor.
Nemi, adını Nemus Dianae’den
alıyor. Bu, Diana’nın Koruluğu anlamında. Son derece özenli bir taş işçiliği
sergileyerek Roma merkezini Nemi’ye bağlayan yol Diana’ya adanmış kutsal
koruluğun içinden geçiyor ve antik Diana tapınağına kadar uzanıyor. Önceleri
burası, sürekli ziyaret edilen önemli bir hac merkezi imiş ve Romalılar,
aynı zamanda ormanların ve orman hayvanlarının koruyucusu da olan “ay ve
bereket tanrıçası” Diana’dan şifa dilemek için bu yolu kat ederek Nemi’ye
ulaşırlarmış. Çevresi 5 km., alanı 1.70 kilometrekare olan Nemi Gölü’nden
yaklaşık 200 metre yukarıda kurulmuş olan Nemi’de evler, gölü çevreleyen
tepelere kartal yuvası misali kondurulmuş. Buranın Ortaçağ’a özgü gizemli,
romantik, büyüleyici atmosferi içinde olağanüstü sessizliği bozan tek şey,
ağaçların arasından gelen neşeli kuş cıvıltıları. Bu muhteşem ortamda
yaşayan Nemililer’in, gökte, gölde ve denizde parıldayan “üç ay”a sahip
olmakla övünmelerini, mimar Bruno’nun evini kondurduğu tepenin doyumsuz
manzarasını görünce çok daha iyi anlıyorum. Onların, Nemi Gölü’ne “Diana’nın
Aynası” demeleri boşa değil... Gökyüzü pırıl pırıl... gümüşi gölde berrak
ışıltılar... az ötede, Tiren Denizi kıyılarında parlak yansımalar...
hepsinde birer “ay” var... inanılır gibi değil!
M.S. III.y.y.dan itibaren Nemi,
önemli bir tarım merkezi haline gelmiş, bağları ve bahçeleriyle ünlenmiş.
Bugün, göl çevresindeki verimli topraklarda yayılmış onlarca serada
yetiştirilen çileklerle çiçekler Avrupa’nın dört bir yanına ihraç ediliyor.
Çileklerin ve çiçeklerin kentinde her yıl, Haziran aynın ilk pazarı Çilek
Festivali, ondan bir gün öncesinde de Çiçek Sergisi düzenleniyor. Çileklerle
çiçeklerin muhteşem kokusu birbirine karışırken Nemi nüfusunun kat be kat
fazlası ziyaretçiye kucak açıyor.
Harika bir Nemi akşamında,
Nemili dostlarımızla, daha doğrusu kardeşlerimizle, hep birlikte, “Diana’nın
Aynası”nı seyrederek yediğimiz yemekte hep İntepeli dostları, İntepe’yi,
Troia’yı, Çanakkale’yi andık. Onların tüm İntepeli kardeşlerine selamlarını,
kucak dolusu sevgilerini getirdim. Bir de mesajları var; 2006’nın Mayıs’ında
tüm İntepeli kardeşlerini Nemi’ye bekliyorlar. Benden iletmesi...
Emel ALTAN EGE
Nemi-Roma/İstanbul
13 Şubat 2006
Bu yazı
www.ikiem.com
'den alıntı olup Sayın Emel Ege'nin izini ile sitemizde yayınlanmaktadır.
|