12 Nisan
1204 günü İstanbul’u kuşatan Haçlılar, buraya 9000 at ve 33.500 kişiden
oluşan kuvvetleriyle Venedik’in en ünlü ailelerinden birine mensup, 90’lı
yaşlarında ve neredeyse körlük derecesinde görme güçlüğü çeken doç Enrico
Dandalo’nun komutasındaki Venedik Donanması ile taşınmıştı. 13 Nisan’da
İstanbul’u tamamen ele geçiren orduların başındaki isimlerden biri olan
Dandolo, sadece bu “başarı”sı ile değil, o dönemde “bilinen” dünyanın en
güzel, en ihtişamlı, en büyüleyici kentlerinden birini harabeye çevirenlerin
başında gelen biri olarak da hayli “ün”lenmiştir. Ölümüne kadar burada
geçirdiği birkaç ay boyunca İstanbul’un eşsiz hazinelerini gemilerle
Venedik’e göndermiş, ancak (kaderin garip bir cilvesi mi bilinmez) kendi
bedeni bu topraklarda sonsuzluğa karışmıştır. Ayasofya’nın yılların
ağırlığıyla yer yer çökerek dalgalanmış mermer zemininde, galeriye açılan
“Cennet Kapısı”nın hemen yanında, bir taşın üzerinde hala onun ismi
yazılıdır. Venedikli bir diğer ünlü aile Morosini’lerden Tommasso’nun Latin
İstanbul Patriği ilan edilmesi ve Ayasofya’nın idaresinin Venediklilere
verilmiş olması Dandolo’nun buraya gömülmesinde etken olmuştu kuşkusuz.
Ancak, Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethi sırasında Ayasofya’ya
hayranlık uyandıran saygılı davranışlarından sonra da, Dandolo’nun buradaki
mezarını tahrip ederek kemiklerini savurduğu şeklinde bir rivayetin de
şüpheyle karşılanması gerekir ve Dandolo’nun adını taşıyan mermerin hala
yerinde duruyor olması da bir kanıt olarak değerlendirilebilir.
Venediklilerin İstanbul’u ele geçiren Haçlılar arasındaki ayrıcalıkları,
onların buradaki eşsiz sanat eserlerini, değerli elyazmalarını, ikonaları,
altın ve gümüş eşyaları, paha biçilemeyen heykelleri, (donanmayı oluşturan
gemilerin de kendilerine ait olmasının getirdiği kolaylıkla) kendi
kentlerine rahatlıkla taşımaları sonucunu getirmiştir. 1205’te, Morosini’nin
kadırgasında Venedik’e doğru yola çıkan değerli heykellerden biri de,
sonradan Venedik’in en önemli sembolleri arasına girecek olan Quadriga
Atları’dır. İ.Ö. IV. ya da İ.S. III. y.y.a ait olduğu düşünülen altın
kaplama bronz heykel gurubu sadece estetik olarak değil, taşıdığı anlam
nedeniyle de büyük değer taşımaktadır. Çünkü, Antik Çağ’dan beri ( bu heykel
gurubu o dönemden günümüze -bu boyutta, sağlam ve bütün olarak- kalan tek
örnektir) zafer takları üzerine buna benzer heykeller yerleştirilmesi
geleneğinin ötesinde, Hıristiyan dünyası için “quadriga” atları, İsa’nın
öğretilerini yayan dört İncil yazarının sembolik temsilcisi olarak kabul
gördüğünden son derece önemlidir. Ayasofya’nın da artık Venedik’e bağlanmış
olması nedeniyle Quadriga Atları’nın “Konstantinapolis”ten Venedik’e
taşınması, sembolik olarak, Hıristiyanlığın merkezi yapılmaya çalışılan
Venedik’in üstünlüğünü ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Ancak,
dönemin zorlu ulaşım şartları bir zamanlar Hipodrom’u taçlandıran bu
muhteşem heykel gurubunun Venedik’e doğru yol alırken kadırganın içinde bir
kaza geçirmesine ve atlardan birinin ayağının kırılmasına neden olmuştu. Bu
dört at heykeli Venedik’e ulaştıktan sonra, Morosini ( belki de bu zaferden
kendine düşen pay olarak gördüğü) o kırık ayak parçasını San Polo bölgesinde
bulunan aile sarayı Palazzo Morosini’nin dış cephe süslemesinde kullanmaya
karar verip, duvarına monte ettirmişti. Quadriga Atları’nın San Marko
Bazilikası’nın ana giriş kapısı üzerine yerleştirilmesi kararı alındığında
da kırılan parça onarılarak heykel gurubu tamamlanmıştı. Kaynaklara göre,
heykelin kırık parçasının orijinali 16.y.y.’a kadar Morosini ailesinin
sarayını süslemiş, bina o tarihte Contarini ailesine satıldıktan sonra da
bir daha izine rastlanamamıştır.
*** *** ***
Quadriga
Atları’yla birlikte İstanbul’dan Venedik’e taşınan değerlerden biri de, yine
dörtlü bir heykel gurubu olan ve San Marko Bazilikası’nın saraya bakan
köşesine yerleştirilmiş bulunan Tetrarchs heykelidir. İ.S. IV.y.y.’a ait
olduğu düşünülen porfir heykelde, birbirine sarılmış dört komutan figürünün
o dönemde Roma İmparatorluğu’nun Diokletianus, Maksimianus, Constantius ve
Galerius idaresindeki dörtlü yönetimini sembolize ettiği belirtilmektedir.
Tetrarchs heykelinin de, Venedik’e ulaştığında bir ayağının eksik olduğu
anlaşılmış, ancak onun onarımı Quadriga Atları’nınki kadar başarılı
yapılamamıştır. Komutanlardan birinin kayıp ayağı ve üzerinde bulunduğu
platform özensiz biçimde beyaz bir taştan yontularak eklenmiştir. İlk
bakışta dört figürden birinin bir ayağı bandajlanarak alçıya alınmış imajı
veren bu heykel gurubu Venedik’te öylece dururken, İstanbul çoktan Türklerin
eline geçmişti. Ama, henüz kimselerin buradan kaçırılıp götürülen
heykellerden haberi yoktu.
Aksaray
çevresinde, Laleli Bodrum Camii yakınlarındaki (Roma dönemi imparatorluk
saraylarından birinin yanındaki) eski kilisenin yerinde bulunan mezar odası
büyükçe bir sarnıca dönüştürülmüştü. O zamanlar burası Myraleon Sarnıcı
olarak bilinirdi. İstanbul’da 1965 yılındaki büyük imar hamlesi sürerken, bu
bölgede geniş caddeler açılmış ve buradaki yapıların onarım çalışmaları
başlatılmıştı ki, molozların arasında küçük bir porfir parça dikkatleri
çekti. Bu Tetrarchs heykelinin tam 761 yıldan beri kayıp olan ayağı idi.
Şimdilerde, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde tek başına sergilenmekte olan bu
heykel parçası, 1204’ten itibaren, 57 yıllık Latin işgali boyunca
İstanbul’da yapılan talanın, 1205’te buradan Venedik’e taşınan “tarih”in en
önemli kanıtıdır.
*** *** ***
İstanbul’un
sahip olduğu sayısız ve paha biçilmez değerde eserin Venedik’e taşınmasında
bu iki heykel gurubunun başına gelenler garip bir şekilde benzeşirken, her
ikisinin de dörder figürden oluşması, birer tanesinin tek ayağının yok oluşu
hayli dikkat çekicidir.. Kim bilir, belki de, Quadriga Atları Venedik
Donanması tarafından İstanbul’a taşınan 9000 atı, Tetrarchs heykeli de
33.500 Haçlıyı temsilen Venedik’e gitmiştir. Ve, birer ayaklarını
kaybederek... Ya da belki, “ayak direyerek”...
Emel ALTAN
EGE
- 9
Mayıs 2005
Bu makale
Sayın Emel Altan Ege tarafından sitemizde yayınlanması
amacıyla ItalyaOnline.Net'e yollanmıştır.
Kendisine teşekkür ederiz.
|